Gabriel Tarde'in Mikrososyolojisi Üzerine

Hamur Tipi:
2. Hamur
Stok Kodu:
9786256520103
Boyut:
13,5 x 21
Sayfa Sayısı:
153
Baskı:
1
Basım Tarihi:
2024
Kapak Türü:
İnce Kapak
Kağıt Türü:
2. Hamur
Dili:
Türkçe
%24 indirimli
330,00TL
250,80TL
Taksitli fiyat: 1 x 250,80TL
Tedarikçi Stoğu 3 Adet
9786256520103
792160
Gabriel Tarde'in Mikrososyolojisi Üzerine
Gabriel Tarde'in Mikrososyolojisi Üzerine
250.80

Durkheim kazandı. Böyle demişti Deleuze. Hep böyle olmadı mı? Tıpkı felsefe gibi sosyoloji de “despotun gölgesinde” çalışmadı mı? Felsefede “gösteren”, sosyolojide ise “toplum”... Birer kapma pratiği… Felsefede Nietzsche, en büyük saldırısını yapmıştı bu kapma pratiğine. İçerinin, içerdenleştirmenin pratiğine karşı, dışarının düşüncesinin politik pratiği… İşte bizim için Tarde da benzer bir gücü ifade ediyordu. Sosyolojiyi göçebeleştirmek… Durkheimcı bütününün karşısına yeni bir kuvvet diyagramıyla çıkılarak yapılabilirdi bu ancak. Nietzsche'nin despotun gölgesini kovmak için bir karşı-felsefeden, bir felsefe-olmayandan yola çıkması gibi biz de Tarde'ı bir karşı-sosyoloji olarak düşündük. Bir mikrososyoloji… Daha önce de denenmişti. Bruno Latour denedi belki de bunu. Ama her nedense onu göçebeleştirmek yerine edimsele/aktüele bağladı. Latour ile “despotun gölgesi” yine gösterdi kendini. Bütünü açarak, ilişkileri çoğaltarak heterojenliği kurabileceğini sandı. Tarde ise başka bir dünyaya çağırıyordu bizi. O yüzden Tarde'ı Deleuze'le birlikte okuduk. Artık heterojenlik, çeşitlilik anlamına gelmediği gibi farklı nesnelerle çoğaltılan ilişki anlamına da gelmiyordu. Heterojen, virtüel bir farklanma-farklılaşma eşiği olarak “üretimden/yaratımdan” başka bir şey değildi. Bütün, dışarısıydı. Bir azınlık-oluştu. Sosyolojiyi göçebeleştirmek, onu dışarının düşüncesi aracılığıyla çalıştırmak demekti. Durkheim'ı politik olarak okuduğumuz gibi Tarde'ı da politik olarak okuduk ve Tarde'a “otonom düşünceyi” aşıladık. Bu toprakların çok iyi bildiği bir eylemdi bu.

(Tanıtım Bülteninden)

Durkheim kazandı. Böyle demişti Deleuze. Hep böyle olmadı mı? Tıpkı felsefe gibi sosyoloji de “despotun gölgesinde” çalışmadı mı? Felsefede “gösteren”, sosyolojide ise “toplum”... Birer kapma pratiği… Felsefede Nietzsche, en büyük saldırısını yapmıştı bu kapma pratiğine. İçerinin, içerdenleştirmenin pratiğine karşı, dışarının düşüncesinin politik pratiği… İşte bizim için Tarde da benzer bir gücü ifade ediyordu. Sosyolojiyi göçebeleştirmek… Durkheimcı bütününün karşısına yeni bir kuvvet diyagramıyla çıkılarak yapılabilirdi bu ancak. Nietzsche'nin despotun gölgesini kovmak için bir karşı-felsefeden, bir felsefe-olmayandan yola çıkması gibi biz de Tarde'ı bir karşı-sosyoloji olarak düşündük. Bir mikrososyoloji… Daha önce de denenmişti. Bruno Latour denedi belki de bunu. Ama her nedense onu göçebeleştirmek yerine edimsele/aktüele bağladı. Latour ile “despotun gölgesi” yine gösterdi kendini. Bütünü açarak, ilişkileri çoğaltarak heterojenliği kurabileceğini sandı. Tarde ise başka bir dünyaya çağırıyordu bizi. O yüzden Tarde'ı Deleuze'le birlikte okuduk. Artık heterojenlik, çeşitlilik anlamına gelmediği gibi farklı nesnelerle çoğaltılan ilişki anlamına da gelmiyordu. Heterojen, virtüel bir farklanma-farklılaşma eşiği olarak “üretimden/yaratımdan” başka bir şey değildi. Bütün, dışarısıydı. Bir azınlık-oluştu. Sosyolojiyi göçebeleştirmek, onu dışarının düşüncesi aracılığıyla çalıştırmak demekti. Durkheim'ı politik olarak okuduğumuz gibi Tarde'ı da politik olarak okuduk ve Tarde'a “otonom düşünceyi” aşıladık. Bu toprakların çok iyi bildiği bir eylemdi bu.

(Tanıtım Bülteninden)

Tüm kartlar
Taksit Sayısı Taksit tutarı Genel Toplam
Tek Çekim 250,80    250,80   
Yorum yaz
Bu kitabı henüz kimse eleştirmemiş.
Kapat