Kapıda Kalan Öyküler

Stok Kodu:
9786055155728
Boyut:
14x21
Sayfa Sayısı:
176
Baskı:
1
Basım Tarihi:
2016-02
Kapak Türü:
Ciltsiz
Kağıt Türü:
2. Hamur
Kategori:
%37 indirimli
80,00TL
50,40TL
Tedarikçi Stoğu 5 Adet
9786055155728
571298
Kapıda Kalan Öyküler
Kapıda Kalan Öyküler
50.40

“… Tünelin içi apaydınlığa kesti. Şakırdama bir yılan kızındaydı. Gülizar'ın iki dudağının arasındaydı Rıza'nın el ayası. Gülizar iç aydınlığı sandı, tünelin çıkış ağzında gelip yetişen yük katarının tünelin karanlığını bitiren far aydınlığını. “Gülizarım...” dediğini karısı duymamıştı. Koca tren, bir saatten beri kilim dokuyan hayal tezgâhını ışığa doğru sağılıp akan raylara bulaştırmıştı. Gülizar'ın topalacık ufacık burnu yüzünün aydınlığında tükenmiş iki dudağındaki sevinç yüzüne değen buğday renginin içinde titrekleşiyor. Elini Rıza'nın yüzüne uzattı tükendi. İkisi de tükendi Sava'nın oralarda, gökyüzünün görünmeye durduğu yerde. Rıza bitti, tünel bitti, karanlık bitti. Gülizar bitti...(...)”

("Tünel” adlı öyküden Sf: 115)

Anadolu; topraklan, değerleri, kültürü, uygarlığı ve insanıyla; Türkçeyi besleyen ana damar ve ana sütüdür. Halkın ağzındaki sesin söze dönüşü, bir kehribarın her gün, her dakika şekil değiştiren can damarları ve can suyu gibi anlam ve tat değiştirerek değerini varsıllaştırır.

Bu anlam lezzeti ve değerleriyle örülen öykünün çığlığı, kimi zaman bir kuş cıvıltısı kimi zaman tipi ıslığınca etkiler okuru. Öykünün göğü, o göğün enginliği dille genişler ve ışıldar.

Adil Bozkurt bu kitapta yer alan öyküleri, tadına doyulmaz bir Türkçeyle ve Anadolu insanının ağzındaki kovandan sağdığı balla harmanlayarak yazmış. Okudukça önünüzde çalkalanan bozkırlar, uğultulu koyaklar, çağıldayan sular, cıvıldaşan kuşlar, direncin çıtlık çiçekleri, mazlum ve madun kadınlar erkekler çocuklar, keder ve acıyı emziren yoksulluklar, kentlilik ve kentlere taşman köylülüğün sinsi, saklı, çarpık ve yırtıcı çalkalanmaları, savrulmalar, parçalanmalar kısaca vatanımızda ‘insan olma hâlleri' ve ‘insan olamama' hâlleri üstüne yüreğinizi kavuran ya da derin bir umarsızlığa atıveren duyguları ustalıkla işlemiş. Yereli anlatan ama evrensele şapka çıkarttıran öyküler bunlar...

Goethe “Sanat da hayat gibi; içine girdikçe genişliyor.” diyor ya, bu kitaptaki öyküler de dar hayatların sınırlarını zorlayarak genişlemenin muştusuyla okutacak kendisini ve hem Türkçe'nin hem de öykülerin yediveren tadına doyamayacaksınız.”
Bilsen Başaran/İzmir

“… Tünelin içi apaydınlığa kesti. Şakırdama bir yılan kızındaydı. Gülizar'ın iki dudağının arasındaydı Rıza'nın el ayası. Gülizar iç aydınlığı sandı, tünelin çıkış ağzında gelip yetişen yük katarının tünelin karanlığını bitiren far aydınlığını. “Gülizarım...” dediğini karısı duymamıştı. Koca tren, bir saatten beri kilim dokuyan hayal tezgâhını ışığa doğru sağılıp akan raylara bulaştırmıştı. Gülizar'ın topalacık ufacık burnu yüzünün aydınlığında tükenmiş iki dudağındaki sevinç yüzüne değen buğday renginin içinde titrekleşiyor. Elini Rıza'nın yüzüne uzattı tükendi. İkisi de tükendi Sava'nın oralarda, gökyüzünün görünmeye durduğu yerde. Rıza bitti, tünel bitti, karanlık bitti. Gülizar bitti...(...)”

("Tünel” adlı öyküden Sf: 115)

Anadolu; topraklan, değerleri, kültürü, uygarlığı ve insanıyla; Türkçeyi besleyen ana damar ve ana sütüdür. Halkın ağzındaki sesin söze dönüşü, bir kehribarın her gün, her dakika şekil değiştiren can damarları ve can suyu gibi anlam ve tat değiştirerek değerini varsıllaştırır.

Bu anlam lezzeti ve değerleriyle örülen öykünün çığlığı, kimi zaman bir kuş cıvıltısı kimi zaman tipi ıslığınca etkiler okuru. Öykünün göğü, o göğün enginliği dille genişler ve ışıldar.

Adil Bozkurt bu kitapta yer alan öyküleri, tadına doyulmaz bir Türkçeyle ve Anadolu insanının ağzındaki kovandan sağdığı balla harmanlayarak yazmış. Okudukça önünüzde çalkalanan bozkırlar, uğultulu koyaklar, çağıldayan sular, cıvıldaşan kuşlar, direncin çıtlık çiçekleri, mazlum ve madun kadınlar erkekler çocuklar, keder ve acıyı emziren yoksulluklar, kentlilik ve kentlere taşman köylülüğün sinsi, saklı, çarpık ve yırtıcı çalkalanmaları, savrulmalar, parçalanmalar kısaca vatanımızda ‘insan olma hâlleri' ve ‘insan olamama' hâlleri üstüne yüreğinizi kavuran ya da derin bir umarsızlığa atıveren duyguları ustalıkla işlemiş. Yereli anlatan ama evrensele şapka çıkarttıran öyküler bunlar...

Goethe “Sanat da hayat gibi; içine girdikçe genişliyor.” diyor ya, bu kitaptaki öyküler de dar hayatların sınırlarını zorlayarak genişlemenin muştusuyla okutacak kendisini ve hem Türkçe'nin hem de öykülerin yediveren tadına doyamayacaksınız.”
Bilsen Başaran/İzmir

Yorum yaz
Bu kitabı henüz kimse eleştirmemiş.
Kapat