Stefan Zweig Seti - 6 Kitap Takım

Stok Kodu:
9786056987304
Boyut:
13.5x21
Sayfa Sayısı:
1200
Baskı:
1
Basım Tarihi:
2020
Kapak Türü:
Ciltsiz
Kağıt Türü:
2. Hamur
%40 indirimli
60,00TL
36,00TL
9786056987304
685409
Stefan Zweig Seti - 6 Kitap Takım
Stefan Zweig Seti - 6 Kitap Takım
36.00

SATRANÇ

Bir insan kendisini ne kadar sınırlarsa o kadar yakınlaşır sonsuzluğa.”
Stefan Zweig’in ölmeden önce yazdığı son eseri olan Satranç, tesadüfen satrançla tanışan Dr. B’nin zamanla hastalıklı bir tutkuya dönen satranç sevdasını anlatır. New York’dan Buenos Aires’e giden bir gemide olaylar, satranç şampiyonu Mirko Czentovic ile Dr. B’nin satranç müsabakalarından hareketle gelişir. Zweig bu uzun öyküsünü her zaman yaptığı şekilde titiz bir insan işçisi gibi işlemiş, Avrupa’nın da içinde bulunduğu zor zamanları da düşünerek kurgulamıştır.

Onun yaşama veda niteliğindeki uzun bir öyküsü olarak da değerlendirebileceğimiz Satranç; oyunun, taktiklerin, tezatların ve insan doğasının derinliklerine ışık tutarak okuyanı uzun süre düşünmeye ve etkisinde bırakmaya davet ediyor.

BİLİNMEYEN BİR KADININ MEKTUBU

İyi şeyler unutulmaz, seni unutmayacağım.”

Stefan Zweig, 1920’lerde yazdığı Bilinmeyen Bir Kadının Mektubu’nda karşılıksız bir aşkın sahibi kimliksiz bir kadının yaşadıklarını anlatır. İsimsiz bu genç kadın, kendisinden habersiz olan sevgilisine bu uzun mektupta, tanıştıkları ilk günden itibaren yaşadıklarını anlatır. Ömür boyu süren suskunluğun ve saklanmanın sabrını takdir ederken, okur olarak bu kadını tanımadığımız gibi, mektubu okuyan sevgilisi de onun hiç farkına varmamıştır. Hiçbir zaman bilinmemenin yarattığı silinmişlik hissi sayesinde derin psikolojik yönü ve insanın sevgi duygusundan hareketle en dehliz yönlerini, saplantılarını keşfedebildiğimiz bu kısa ama etkileyici eser, Zweig’ın edebi yeteneğiyle birlikte edebiyatımızda unutulmaz bir yere sahip olmuştur. Zweig yazınının başarısını bilen her okur, onun diğerlerine nazaran daha az bilinen bu eserini de hayranlıkla okuyacaktır.

LYON'DA DÜĞÜN

“Sinesinde milyonlarca yüreğin çarptığı bu koca kentte yapayalnızdı.”

Lyon’da Düğün, şehrin kaos ortamında birbirine âşık iki insanın umutlarını yitirdikleri anda silahların gölgesinde yeniden buluşmalarının ve umutsuzluğun ortasında da mutluluğun yeşerebileceğinin hikâyesidir. Lyon’da Düğün ile birlikte yer alan Leporella yaşamı yalnızlıkla ve insanlıktan uzak bir şekilde geçen bir hizmetçinin dramatik yaşamını konu alıyor. Zweig’ın bu iki kısa öyküsüyle birlikte yer alan Kaçak ve Görünmez Koleksiyon öykülerinin ortak noktası onun insan psikolojisine ne denli hâkim olduğunu okura kanıtlıyor.

“Az olan zamanınızdan yararlanın,” diye ekledi. “Tek nefeslik hayat bir daha verilmeyecek, böyle bir anda sevgiyi bulan kişi, onun tadını çıkarmalı.”

BİR KADININ YAŞAMINDAN 24 SAAT

“Her şey karanlıkta olup bitmişti. Tıpkı bir sel tarafından açılan girdapta iki taşın aniden birbirine çarpması gibi.”

Stefan Zweig, Bir Kadının Yaşamından Yirmi Dört Saat’te ondan aşina olduğumuz kısa fakat vurucu tarzını yeniden ortaya koyuyor. Yaşamı etkileyen yirmi dört saatlik deneyimiyle Bayan C., anlatıcımıza yıllar önce başından geçen ve bütün hayatına tesir etmiş hikâyesini anlatır. Bir kumarhanede tanıştığı bir genç, Bayan C.’nin üzerinde yıllar sonra bile unutamayacağı hisler bırakmıştır. Böylece zamanın, yanından geçip gittiğimiz insanların yaşamlarının kıymetini verilebilecek en somut yönleriyle vermiş Zweig, biz okurları bir kez daha kendine hayran bırakacak bir hikâye sunuyor.

“Uzaklaş! Uzaklaş! Uzaklaş! Bu şehirden, kendinden uzaklaş! Eve, insanlarına, kendi eski hayatına dön!”

OLAĞANÜSTÜ BİR GECE

“Her zaman hayattaydım ama yaşamaya cesaretim yoktu.”

Bir arayışın ve kendini bulmanın öyküsü Olağanüstü Bir Gece, yaşama karşı yabancılaşan bir adamın karşılaştığı birkaç basit olayla birlikte dönüşümünü anlatır. Zweig, bizlere yaşamanın nefes almaktan farklı bir deneyim istediğini fark ettirmek ister. İnsanlığın derin kötücül hazlarını keşfettiği bir gecede duygularını anlamaya çalışan bu adamın tek geceyi kapsayan öyküsü 20. yüzyılın büyük isimlerinden Stefan Zweig’ın dingin bir akışla kurguladığı kısa öykülerinden biri.

“Bir adam, kendini bulduğunda artık bu dünyada kaybedecek bir şeyi yoktur. Ve bir adam içindeki insanı anladığında bütün insanları da anlar.”

AMOK KOŞUCUSU

Amok Koşucusu ikilemlerin hikâyesidir, vicdanıyla aklı arasında kalanların hikâyesi… Aynı zamanda bir delilik hali... Hint Adaları’nda doktorluk yapan adama günün birinde zengin bir kadın gelir, çaresizce doktordan yardım ister, fakat doktor onu reddeder. Kadının zenginliği ve tavırları onu öfkelendirir. Fakat sonrasında, bir insanın hayatını hiçe saydığını düşünen doktor, kadına yardım etmediği için pişman olur ve koşmaya başlar, halk arasında Amok diye bilinen ölümcül delilik halinin pençesine düşmüştür. Önüne gelen her şeyi yok ederek koşar ve en sonunda kendisi de yok olur.

Stefan Zweig, hayatının bir yansımasını aktardığı bu hikâyede, intihar kavramını, korkuları ve bir insanın yaşadığı çıkmazları kendine has tarzıyla okurlarına aktarmayı başarıyor.

SATRANÇ

Bir insan kendisini ne kadar sınırlarsa o kadar yakınlaşır sonsuzluğa.”
Stefan Zweig’in ölmeden önce yazdığı son eseri olan Satranç, tesadüfen satrançla tanışan Dr. B’nin zamanla hastalıklı bir tutkuya dönen satranç sevdasını anlatır. New York’dan Buenos Aires’e giden bir gemide olaylar, satranç şampiyonu Mirko Czentovic ile Dr. B’nin satranç müsabakalarından hareketle gelişir. Zweig bu uzun öyküsünü her zaman yaptığı şekilde titiz bir insan işçisi gibi işlemiş, Avrupa’nın da içinde bulunduğu zor zamanları da düşünerek kurgulamıştır.

Onun yaşama veda niteliğindeki uzun bir öyküsü olarak da değerlendirebileceğimiz Satranç; oyunun, taktiklerin, tezatların ve insan doğasının derinliklerine ışık tutarak okuyanı uzun süre düşünmeye ve etkisinde bırakmaya davet ediyor.

BİLİNMEYEN BİR KADININ MEKTUBU

İyi şeyler unutulmaz, seni unutmayacağım.”

Stefan Zweig, 1920’lerde yazdığı Bilinmeyen Bir Kadının Mektubu’nda karşılıksız bir aşkın sahibi kimliksiz bir kadının yaşadıklarını anlatır. İsimsiz bu genç kadın, kendisinden habersiz olan sevgilisine bu uzun mektupta, tanıştıkları ilk günden itibaren yaşadıklarını anlatır. Ömür boyu süren suskunluğun ve saklanmanın sabrını takdir ederken, okur olarak bu kadını tanımadığımız gibi, mektubu okuyan sevgilisi de onun hiç farkına varmamıştır. Hiçbir zaman bilinmemenin yarattığı silinmişlik hissi sayesinde derin psikolojik yönü ve insanın sevgi duygusundan hareketle en dehliz yönlerini, saplantılarını keşfedebildiğimiz bu kısa ama etkileyici eser, Zweig’ın edebi yeteneğiyle birlikte edebiyatımızda unutulmaz bir yere sahip olmuştur. Zweig yazınının başarısını bilen her okur, onun diğerlerine nazaran daha az bilinen bu eserini de hayranlıkla okuyacaktır.

LYON'DA DÜĞÜN

“Sinesinde milyonlarca yüreğin çarptığı bu koca kentte yapayalnızdı.”

Lyon’da Düğün, şehrin kaos ortamında birbirine âşık iki insanın umutlarını yitirdikleri anda silahların gölgesinde yeniden buluşmalarının ve umutsuzluğun ortasında da mutluluğun yeşerebileceğinin hikâyesidir. Lyon’da Düğün ile birlikte yer alan Leporella yaşamı yalnızlıkla ve insanlıktan uzak bir şekilde geçen bir hizmetçinin dramatik yaşamını konu alıyor. Zweig’ın bu iki kısa öyküsüyle birlikte yer alan Kaçak ve Görünmez Koleksiyon öykülerinin ortak noktası onun insan psikolojisine ne denli hâkim olduğunu okura kanıtlıyor.

“Az olan zamanınızdan yararlanın,” diye ekledi. “Tek nefeslik hayat bir daha verilmeyecek, böyle bir anda sevgiyi bulan kişi, onun tadını çıkarmalı.”

BİR KADININ YAŞAMINDAN 24 SAAT

“Her şey karanlıkta olup bitmişti. Tıpkı bir sel tarafından açılan girdapta iki taşın aniden birbirine çarpması gibi.”

Stefan Zweig, Bir Kadının Yaşamından Yirmi Dört Saat’te ondan aşina olduğumuz kısa fakat vurucu tarzını yeniden ortaya koyuyor. Yaşamı etkileyen yirmi dört saatlik deneyimiyle Bayan C., anlatıcımıza yıllar önce başından geçen ve bütün hayatına tesir etmiş hikâyesini anlatır. Bir kumarhanede tanıştığı bir genç, Bayan C.’nin üzerinde yıllar sonra bile unutamayacağı hisler bırakmıştır. Böylece zamanın, yanından geçip gittiğimiz insanların yaşamlarının kıymetini verilebilecek en somut yönleriyle vermiş Zweig, biz okurları bir kez daha kendine hayran bırakacak bir hikâye sunuyor.

“Uzaklaş! Uzaklaş! Uzaklaş! Bu şehirden, kendinden uzaklaş! Eve, insanlarına, kendi eski hayatına dön!”

OLAĞANÜSTÜ BİR GECE

“Her zaman hayattaydım ama yaşamaya cesaretim yoktu.”

Bir arayışın ve kendini bulmanın öyküsü Olağanüstü Bir Gece, yaşama karşı yabancılaşan bir adamın karşılaştığı birkaç basit olayla birlikte dönüşümünü anlatır. Zweig, bizlere yaşamanın nefes almaktan farklı bir deneyim istediğini fark ettirmek ister. İnsanlığın derin kötücül hazlarını keşfettiği bir gecede duygularını anlamaya çalışan bu adamın tek geceyi kapsayan öyküsü 20. yüzyılın büyük isimlerinden Stefan Zweig’ın dingin bir akışla kurguladığı kısa öykülerinden biri.

“Bir adam, kendini bulduğunda artık bu dünyada kaybedecek bir şeyi yoktur. Ve bir adam içindeki insanı anladığında bütün insanları da anlar.”

AMOK KOŞUCUSU

Amok Koşucusu ikilemlerin hikâyesidir, vicdanıyla aklı arasında kalanların hikâyesi… Aynı zamanda bir delilik hali... Hint Adaları’nda doktorluk yapan adama günün birinde zengin bir kadın gelir, çaresizce doktordan yardım ister, fakat doktor onu reddeder. Kadının zenginliği ve tavırları onu öfkelendirir. Fakat sonrasında, bir insanın hayatını hiçe saydığını düşünen doktor, kadına yardım etmediği için pişman olur ve koşmaya başlar, halk arasında Amok diye bilinen ölümcül delilik halinin pençesine düşmüştür. Önüne gelen her şeyi yok ederek koşar ve en sonunda kendisi de yok olur.

Stefan Zweig, hayatının bir yansımasını aktardığı bu hikâyede, intihar kavramını, korkuları ve bir insanın yaşadığı çıkmazları kendine has tarzıyla okurlarına aktarmayı başarıyor.

Tüm kartlar
Taksit Sayısı Taksit tutarı Genel Toplam
Tek Çekim 36,00    36,00   
Yorum yaz
Bu kitabı henüz kimse eleştirmemiş.
Kapat